18 Şubat 2009 Çarşamba

Geçmişte yaşamak

Bazı şeylerle savaşamaz insan. Mesela, sizin hiç tanımadığınız ama birileri için hayatının herhangi bir kesitinde birşeyler ifade etmiş biri ölünce o insan efsaneleşmeye doğru gider. Hayatında yaptığı yanlışlar ya da verdiği zararlar unutulur ya da umursanmaz, herkes ile karşılaştırılır,bunun sonucunda hep daha fazla yüceltilir ve asla dokunulamaz.

Aynı şekilde, sizin aşık olduğunuz kişiyi daha önce sevmiş ve iz bırakmış biriyle de savaşamazsınız. Yerini alamazsınız, unutturamazsınız, onun kanattığı yaraları saramazsınız. Karşıdaki istemediği sürece ne yaparsanız yapın bir hayalet gibi izler sizi o ilişki. Bir şarkı çalar, uzaklara gider; günbatımında elini tutmak istediğinizde isteksizce tutabilir elinizi çünkü en son günbatımını onunla izlemiştir, yağmurlu havalarda durup duruken üzülebilir çünkü onu ilk o gün öpmüştür. Bazı filmleri tekrar izlemek istemez, bazı yemeklere dokunmaz, bazı ülkelere bir daha hiç gitmek istemeyebilir karşınızdaki ve siz bunun asıl nedenini hiçbir zaman bilmez veya öğrenemeyebilirsiniz.

Karşınızdaki insanın anılarıyla savaşamazsınız. Özellikle acı verici olanlarla... Onlar genelde ya gömülürler, ya unutulmuş gibi yapılıp rafa kaldırılırlar; ama aslında hep ordalardır. Kesinlikle istenmedikleri süreye dek onlardan da kurtulunamaz. Siz isterseniz gökten kanatlarınızla inin dünyaya; herhangi bir acının derinden etkilediği insanların geçmiştekilere tutunma isteğinin ve yeni olan herşeyden ürkmesinin önüne geçemezsiniz.

Geçmiş arkamızdan hep kovalar bizi. Hayat bize yeni şeyler sunar; yeni aşklar, yeni dostluklar, yeni hayalkırıklıkları, yeni algılar, yeni zorluklar, yeni güzellikler... Ama siz onlara hayatınızda yer açmayı gerçekten istemediğiniz sürece bütün yenilikler eskiye teslim olur, siz de geçmişe saplandığınızdan farkında olmadan ne bugününüzün ne de yarınınızın sizi etkilemesine, şekillendirmesine, değiştirmesine, güncellemesine izin vermezsiniz.

Oysa ne acıdır birşeyler sadece tamamen tükendiği zaman "keşke" demek, geriye dönüp kendini bırakmak istemek ama o insanı artık orada bulamamak... Çünkü hayat sizin hazır olmanızı beklemez. Aşk... Aşk bekler, ama aşık olup hep doğru zamanın gelmesini bekleyen kişi kafasının içinde yeniliklere yer açabiliyorsa veya sadece kabullenmeyi öğrenebilmişse hiçbir zaman aynı yoğunlukta yaşanmayabilir. Siz de aşık olduğunuzda karşınızdakinin değişmesini umarken, aslında unutulmayı bekleyen bir aşkın kurbanı olabilirsiniz ve canınız hep daha fazla yanabilir.

Hepimizin yüreğinde sıyrıkları, dikişleri, morlukları, deforme olmuş tarafları vardır... Hangimiz tamamen iyileştiğimizi söyleyebiliriz? Ya da iyileşmemiz şart mıdır? Onların bize yapışmaları ve sonsuza dek bizimle kalmaları gerekli midir? Peki asıl önemli olan hayatı olduğu gibi kabul edip, içinde acının da, ayrılığın da, ölümün de var olduğunu bilmek,risk almak ve ne olursa olsun her seferinde yeniden başlayabilmeyi göze almak değil midir?