Her birimizin zamanında derin bağlantıda olduğu ama sonradan o bağların o ya da bu şekilde yıprandığı ve sonunda kaçınılmaz olarak sonlanan ilişkileri olmuştur. Sebepleri ve sonuçları farklılık göstermiş olsa da her birimiz değişik ilişki sınavlarından geçeriz. "İlişki"den kastım, ilişik olmak; bir dost, bir aile bireyi, bir sevgili, bir yabancıyla bir aidiyet bağı kurmak... Sular yükselir ve durulur, Evren'in kanunu budur. Tsunamiler bile olur. Şiddetli dalgalanmalar, yıkımlar, yerle bir olan onca değerli an, özenle katlanmış binlerce anı dağılır.
Peki sonra ne olur? Sular çekildikten sonra kırılıp dökülen, yıkılan, parçalanan onca şey nereye gider? Hep bizimle kalmaya devam etmezler mi? Yerine yeni şeyler inşa etmek için ne kadar güçlü olmamız gerekir? Eğer bunu yaparsak, bir şekilde devam edebilisek bile, aklımız, yüreğimiz hep o eskiye demirli kalmaz mı? Zamanında, değer verdiğimiz o insanın hayatını alt üst ettiğimiz için kendimizle bağımız da yıpranmaz mı? Ellimizden geleni yaptığımızı nasıl biliriz? Kendimizi nasıl affederiz? Bizi geri dönüşü olmayan bir dönüşümle sınayan O'nu nasıl affederiz?
Aynı frekansta yolculuk etmekten büyük mutluluk duyduğum biriyle oturduk, bunlara cevap aradık dün. Bazı bağlar çok güçlüdür, zaman ve mekanın ötesine geçerler, nereye gitsek, ne yapsak da bizimle kalırlar. Ama derin bir nefes alıp, kolları sıvayıp, önce kendi içimizde dağılan şeyleri toplayıp, sonuç her ne olursa olsun hep teşekkür ve minnetle anarak yaşamaya devam etmemiz gerek. İnsan geçmişle fazla bağlantıda kaldığı zaman, bugünün armağanlarını göremeyebilir; oysa aynı suda iki kez yıkanmaz, değişime ayak uydurmazsak ve akıntıyla boğuşmadan akmayı öğrenemezsek boğulmamız kaçınılmaz hale gelir.
Unutmak zorunda değiliz, çünkü benim düne saygım sonsuz. Bizi şu an kim isek o insan haline getiren, o hamuru yoğuran geçmişimiz ve orayı şekillendiren değer verdiklerimiz... Ve bir zamanlar tek bir sarılmayla aniden ev sıcaklığını yaratan, kalabalık ve karmaşık dünyamızı çekilir hale getiren o insanı bünyemizden kazıyıp atmanın zorluğunu da şahsen biliyorum. Ama güneş her gün bıkmadan usanmadan penceremize tıklıyor. Karanlığı benimsemenin faydası ne?
Bana "sen nasıl yapıyorsun?" diye sorduğunda anımsadım, renkli balonlara koyuyorum ben değer verdiklerimi, canımı ne kadar acıtmış olurlarsa olsunlar, onları penceremden Evren'e yolluyorum o rengarenk şeffaf balonların içinde. "Artık sana emanetler" diyorum, "sen adilsin, sen Yüce'sin, sen benim enginliğimsin, ben artık sana bırakıyorum" ve o güzel insanlar, benim dünyamı şekillendirmiş o değerli varlıklar, gökyüzüne uçup, Evren'e karışıyorlar. Hep minnetle, hep sevgiyle, hep teşekkür ederek vedalaşıyorum, başka boyutlarda tekrar karşılaşmak dileğiyle.
Ben kendimi de böyle affediyorum. Ve serbest bıraktıkça, Evren başka hediyeler, onlarla beraber başka sınavlar veriyor.
Başımın üzerinde yeriniz... Geçmiş, şimdi ve geleceğinizle. Bağlantıdayız ve aidiyetimiz sabit, ama bir o kadar da özgür ve bağımsızız. Her birinizle karşılaşmış olmaktan, hayatınıza değmiş olmaktan, hayatıma dokunmuş olmanızdan mutluyum. Yarattığım ve yarattığınız yıkımın kaçınılmaz olduğunun bilinciyle kucaklıyorum kendimi ve her birinizi.
Hayatımızın ortasına yerleştirdiğimiz en büyük değerin daima Sevgi olması dileğiyle...
Peace.
ZD