Dün, 33.film festivali dahilinde gösterimde olan "Twenty feet from stardom/ Yıldız Olmaya Ramak Kala" adlı bir belgesel film izlemeye gittim.
Filmi anlatmayacağım merak etmeyin :)
İKSV'nin kitapçığındaki açıklamasını her yerde bulabilirsiniz;
"Oscar adayı bu müzik belgeselinde röportaj yapılan isimler arasında Bruce Springsteen, Stevie Wonder, Mick Jagger, Sting gibi efsaneler var. Ancak bu kez sahneyi, memnuniyetle, yıllarca gölgelerinde kalmış şahane seslere bırakıyorlar: Albümleri ve konserlerinde geri vokalleri yapan şarkıcılara. Müzik piyasasındaki en iyi vokalistlerden birkaçının kariyerini perdeye taşıyan Yıldız Olmaya Ramak Kala, pop müziğin son elli yıl içerisinde nasıl değiştiğine, Afro-Amerikalı kadınların müzik endüstrisinde var olma çabasının zorluklarına ve doğal olarak sivil haklar mücadelesine değiniyor."
Bunu okuyunca koşa koşa bilet almaya gittim, sonra da biletime günlerce gözüm gibi baktım.
Dün Beyoğlu sinemasına biraz erken vardım. Oldukça kalabalıktı. İçeriye girip oturdum. "Herhalde benim gibi filme yalnız gelen çok yoktur" diye düşünüyordum ki hemen sol yanımdaki koltuğa 40'lı yaşlarında bir hanımefendi oturdu. Sonra, "burası C sırası mı?" "C sırası 1.koltuk nerde?" diye bağıran, elinde bastonuyla yolunu bulmaya çalışan 80lerinde tonton bir teyze geldi, ben ona koltuğunu bulması için yardım ederken bile koltuk numaralarının küçük harflerle yazıldığı konusunda söyleniyordu. Ama çok tatlıydı, bir görseydiniz. Aradan beş dakika geçmeden hemen sağıma 20'li yaşlarının başlarında bir genç kız geldi oturdu. Kocaman gülümsedi bana. Bizim sıraya bir baktım, dördümüz yanyanayız, tek başımızayız ve durumdan gayet memnun bir biçimde filmi bekliyoruz.
"Bu kadınlardan her biri benim içimde var. Hepimiz biriz."
Filmin beni ne şekillerde çarptığına gelince;
Anlatması zor ama deneyeceğim;
Öncelikle yalnız olduğumu zannettiğim durumlarda ve koşullarda kesinlikle yalnız olmadığımı anladım. Kadın Sting'e, Stevie Wonder'a veya Michael Jackson'a vokal yapmış, Amerika'da ve dünyada yıllarca turne yapmış; ama özde aynı şeylerden muzdaribiz.
Yolculuk bir; yürüme şekilleri farklı diyelim.
Farklı ülkeler, farklı kültürler, farklı müzikler, farklı ten renkleri, farklı diller, farklı yıllar ve aynı yollarda kaybolmuşluk hissi... Aynı irade, aynı azim, aynı istek. Sesiyle hayata tutunmaya çalışan bir avuç kadın... Onları sürekli sömüren bir sistem.
"Bu kadınların her biri benim içimde var. Hepimiz biriz."
Yıllardır bana hiç egom olmadığı veya çok fazla olduğu konusunda baskı yapılır. İki uç var, ortası yok. Filmi görünce dank etti bana, iki taraf da çok haklı;
Egom yok, çünkü bütün ışıklar önümdeki solistteyken, tek düşündüğüm belirli yerlerde "aa uu" diyerek olsa bile ona sahnede sesimle, fiziğimle ve enerjimle hizmet etmek, müziğin içinde iki insan sesinin beraber tınlayarak yaratabilecekleriyle kendimi akışa bırakmak ve bunun için herhangi bir övgü beklememek; hatta çoğu zaman görünmez olmayı, "kolay harcanılabilir" olmayı ve işim bittikten sonra sessizce kaybolmamı beklemelerini kabul etmek.
Çok fazla egom var; çünkü bunu yıllarca aynı çizgide, aynı sevgide ve aynı özveride yapabilmek ve hala o sahneye bu şartlarda çıkabilmek için bu gerekli. Yoksa parçalanırız.
"Bu kadınların her biri benim içimde var. Hepimiz biriz."
Özet şu ki; yetenek, güzellik, ses, özveri vs bir yere kadar yetebilir; size inanan insanlar, müzisyenler, yapımcılar, besteciler ve en önemlisi şansınız olmadan daha fazla ileriye gidemeden ve hiç sesiniz duyulmadan yok olma imkanınız var. Kendinizi pazarlayabilmeniz ve çeşitli bağlar kurmanız gerekiyor. Bir de hayatta bilerek ya da bilmeyerek aldığınız tüm sorumlulukların ve maddi/manevi bütün yüklerin ağırlığı içinde hala aynı saflıkta şarkı söyleyebilmek gerçekten büyük bir güç gerektiriyor. Eğer içsel yolculuğunuza çıkmadan tepeden inme bir şekilde üne maruz kalırsanız, kaldıramama olasılığınız çok yüksek. Sağda solda bir yerde kendinizi kaybedebilir, alkolik olabilir ya da over dose'dan gidebilirsiniz. Çok ince bir çizgi...
"Bu kadınların her biri benim içimde var. Hepimiz biriz."
Film boyunca çok duygulandım, sık sık gözümden yaşlar geldi. Çok güldüğüm yerler de oldu. Yanımdaki kadınlarla beraber gülüp beraber ağladık. Hiç zaman geçirmeden, birbirimizi hiç tanımadan, farklı yerlere çarpa çarpa aynı şeyleri hissettik, belki farklı derinliklerde.
Filmden çıkarken hepimiz birbirimize iyi günler diledik. Yanımdaki kocaman gülümsemesi olan kıza filmin sonunda nerdeyse sarılacaktım.
"Bu kadınların her biri benim içimde var. Hepimiz biriz."
Ara sıra bana Facebook'tan veya Twitter'dan "Zeynep abla ben de senin gibi olmak istiyorum, vokal yapmak istiyorum, şarkı söylemek istiyorum, ne yapmalıyım?" diye soranlar oluyor. Elimde gizli bir tarif olmadığından cevap vermekte zorlanıyorum, ama şunu söyleyebilirim; kızlar, bu filmi izlemeden karar vermeyin.
Ve artık kendimden emin bir şekilde söyleyebilirim ki;
Tek başınalık yalnızlık değildir. Hissedebilirsek hepimiz biriz.
Şansımız bol olsun.
ZD
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder