Aniden duvara toslayınca anlıyor insan aslında hiçbirşey bilmediğini. Burnun
kanayıp yüzüne gözüne bulaşınca hissedebiliyorsun ancak o sızıyı. Yapacak birşey yok, bazı şeyler böyle anlaşılıyor. Keşke hiç canımız acımadan öğrenme şansımız olsa herşeyi(öğrenilenler nereye gider biz gidince?) fakat imkansızı istemekte üstümüze yok zaten. İmkansız aşkı, imkansız mutluluğu, imkansız insanın hayatımızdaki varlığını, gençliğin imkansız sürekliliğini, zamanın imkansız durdurulmasını, imkansız başarıları, imkansız doğru zamanlamayı, imkansız kahkaları, imkansız serveti, imkansız herşeyi bilmeyi... Hepimiz bunları istemiyor muyuz? Kaç insanın hayatı bunları aramakla geçmiştir biliyor musun? Bizden önce yaşamış-ve sonunda ölmüş-milyonlarca hayatın ardında ne kaldı?
Ortak bir imkansızlık daha arıyoruz galiba hepimiz: bir şekilde ölümsüz olmayı. Kimisi çocuk yapıp onu yetiştiriyor ve bildiklerini ona aktarıyor, o çocuğun da büyüyerek dünyada birşeyler değiştirmesini umarak, kimisi aynı anda başka bedenlerde başka hayatlar buluyor, kimisi botokstan konuşamayacak hale geliyor, kimisi film yapıyor, kimisi inanılmaz besteler, kimisi resim yapıyor, kimisi fotoğraf çekiyor, kimisi dünyayı kontrol etmeye kalkıyor, kimileri icra ediyor, kimisi de yazıyor.
Herkesin kendine özgü bir "kaçış/kurtuluş" yolu var işte. Hangimiz gerçekten suçlu sayılabiliriz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder