Bir uçurumun kenarındayım, aşağıya bakınca haşarı dalgaların çığlıkları tırmalıyor kulaklarımı, beyazlıkla maviliğin beraber yarattığı o buz mavisini okşuyorum ellerimle bir yandan... Kayalıklar ve engin denizin suları birleşiyor burada. Tepeden bakınca ne kadar güzel, ne kadar uçsuz bucaksız herşey. Sana olan sevgim gibi, yeni doğmuş bebek gibi, annelik gibi, ölüm gibi, delilik gibi, gözyaşı gibi mucizevi işte bu okyanus. İnsanın mavi rengi ten rengi yapası geliyor. Balina olmak, yunus olmak, denizkızı olmak istiyorum burdan bakınca o sonsuzluğa.. . Herkes ve herşeyden uzak; Tanrı’ya yakın.
Kendimi bulur muyum dersin sessiz isyanlarında denizin? Kendi savaşımı sürdürebilir miyim doğanın en özel hediyesinde insanlığa? Ruhumu görebilir miyim gökyüzünün dev aynasında?
Yalnızlığım ve ben elele tutuşmuz seyrediyoruz dünyanın bambaşka yüzünü. İnsanların olmadığı yüzünü... Trafiksiz, gürültüsüz, sedasız, kavgasız, güleç yüzünü... Acaba biz insanlar olmadan nasıldı dünya? Dinazorlar hakimken mesela? Buzul çağları öncesi? Biz mi mahvettik bu ihtişamı? Bilmiyorum ve bu da, hiçbir zaman öğrenemeyeceğim birçok sorunun bilinmez cevapları gibi, kafamı tırmalıyor.
Bir şarkı söylemeye başlıyorum, kafamda bir piyano, tuşlarını hareket ettirmeye başlıyor benden habersiz, yemin ederim bilmiyorum kim kime eşlik ediyor. Duyulmamış, eşsiz bir melodi çıkıyor ortaya. Doğaya armağan ediyorum; açıyorum kollarımı, kucaklıyorum rüzgarı, üstümde ne varsa çıkarıp, adıyorum kendimi bu muhteşemliğe.
Sevişiyoruz tatlı meltemiyle dünyanın. Bedenim birgün cansız olduğunda ruhum hatırlayacak belki de bu anı. Eğer yeniden doğmak varsa, bu sefer bir yunus olup atlayacağım ben dalgaların üstünden. Rüzgarla sevişmiş, yağmurun saf damlalarıyla döllenmiş, denizin kokusuyla bezenmiş, kat kat dalgalara sarılmış uzanıyorum bu tepede. Üstüme yorgan niyetine bembeyaz incecik kumla deniz kabuklarını seriyorum. Avcumun içinde bir inci tanesi, sıkı sıkı tutuyorum onu. Kimse dokunamaz bana, kimse incitemez artık beni, melekler gelip alacaklar birazdan aynalara bakıp süslediğim bedenimi.
İşte güneş doğuyor... Melekler teker teker konuyorlar denize. Sıra sıra kanat,sakin sakin eğiliyorlar,sanki denizin üstünde duruyor, yeni günü kutluyorlar. Kutsuyorlar hepimizi. Rüzgar da esmiyor bir süreliğine, kendi zamanlarında ne kadara denk gelirse; insanların matematikselliğini hiçe sayarcasına, duruyor dünya.
Rengarek kanatları hepsinin, sadece kanat sesi duyuyorum, ayağa kalkıyorum, melodim kayboluyor, herşey kayboluyor, son bir bakış atıp yeryüzündeki cennete, gözlerimi kapatıyorum, dudaklarımdan son bir kelime çıkıyor:
“görüşürüz”
ve meleklerin kanatlarının yarattığı gökkuşağı eşliğinde çıplak ayaklarımı boşluğa bırakıyorum.Hep istediğim gibi uçuyorum, uçuyorum, uçuyorum...
Dalıyorum denize. Bulacaklar akşama beni, ama kimse bilmeyecek nasıl veda edip nereye gittiğimi...O anda bir anne yunus, bir bebe yunus bırakıyor denize... Bedenimden çıkan ruh, giriyor yunusun içine. Ve ben yeni hayatıma “merhaba” diyorum, “görüştük işte yeniden”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder