David Lynch'in "Inland Empire" adlı bir filmi var. Geçen sene film festivali kapsamında gelmişti film İstanbul'a, ben de kalıplarımı kırmak adına gidip Beyoğlu AFM'de izlemiştim filmi. Sevmediğim, bir türlü ısınamadığım insanlara, akımlara, şeylere, filmlere, sanat eserlerine ikinci, hatta üçüncü şansı vermek benim huyumdur. Farklı zaman dilimlerinde algılar değişebilir, insan farketmeden kendi içinde yenilenip başka şeylerin farkına varabilir çünkü. Bir de "amaaan ben onu sevmiyorum şekerim" deyip işin içinden sıyrılmak bana fazla kolay gelir. Kolay şeylerden de pek hoşlanmadığım için, kendimi zevklerimi sorgulamaya zorlarım.
Neyse, filme gittim, 3 saati aşan bir süre ara olmadan izledim. Full konsantre izledim hem de. Dikkatim dağılmasın diye mısır bile yemedim. 2. saate girdiğimizde içim çok bunaldığı için bir şişe suyu diktim ama. Filmi söylene söylene terkedenlere de aldırmadım. Oturdum, film bittikten sonra çıkan yazıları bile okudum.
Peki, film nasıldı? Bana göre nasıldı onu söyleyebilirim ancak. Bu David Lynch manyaklığını hiçbir şekilde anlamlandıramadığımı belirtmeliyim. Adam ressam aslında, "hiçbirşey göründüğü gibi değildir" felsefesini benimsemiş, insanların kafasını bulandırmaktan hoşlanan bir psikopat bence. Resim yapmaya devam etseydi, çok başarılı olurdu eminim, renklerle oynamayı çok iyi biliyor çünkü, ama nedendir bilinmez, insanlar "şölen" olarak adlandırdıkları David Lynch filmlerinden birşey anlamıyorlar. Kimse anlamıyor, itiraf edelim. Ya da herkes başka bir şey anlıyor, bu da anlam zenginliğinin değil,anlamsızlığının göstergesi zaten. Bu post-modern akımın güzel tarafları olduğu kadar çöplük tarafı da var. Bence bu adam, çöplük tarafına girenlerden.
Bir kere, belirli bir kurgu yok. Sahneler arası geçişler tamamen anlamsızlık üzerine. Seyircilere tanıtılan kişiler, bir anda başka insanlar oluyorlar, mekan kavramı sıfırlanıyor, takip edilesi bir tema yok. "Filmin konusu neydi?" sorusunun cevabı yok, çünkü filmin bir konuyla başladığını sanıyorsunuz, ama sonra alakasız ve anlamsız labirentlere sürüklüyor sizi. Kim kimdi, biz nerdeydik, neden bahsediyorduk, nerde kalmıştık, hiçbir fikrimiz yok. "Ya bizim kafamız mı iyi?" diye sorarsınız, kendinizden şüphe etme olasılığınız çok yüksek. Hani insanın kafası çok iyiyken birkaç sahneyi kaçırır ya, "abi sen orda kaldın anlaşılan" diye espri konusu olur. Hakikaten öyle bir durumdayız. Sinemaya girerken biri çaktırmadan popodan eroin yaptı da bizim haberimiz mi yok?
"Sen sinema uzmanı mısın kardeşim? Ne diye bilmediğini eleştiriyorsun?" diye üzerime yürüyebilirsiniz. Hayır, sinema uzmanı değilim, ama sinema dersleri aldım, setlerde bulundum, kitaplarını okudum, İstanbul'a gelen kısa/uzun neredeyse bütün film festivallerine gittim,farklı ülkelerden, farklı dillerden milyonlarca filmler izledim. Bir filmi izlerken kurgusundan oyuncularına, kullanılan renklerden müziklere, kamera açılarından sahne geçişlerine kadar didikleyip izlerim. İyi bir izleyiciyim diyelim. Eleştirme hakkımı burdan alıyorum.
Bazı insanların anlamadıkları şeyleri yücelttiğini biliyoruz. Ben, bana ifade eden şeyleri benimseyebiliyorum, bunun için de kimseden özür dilemeyeceğim. Ama ne olur, David Lynch fanatiği olduğunu iddaa edenler bana anlatın, bu adamı veya yaptığı filmleri niye seviyorsunuz, neden izlemekten zevk alıyorsunuz? "Hiç izlemedim, bilemeyeceğim" diyenler de bu gece imkanları olursa izlesinler, bana yazsınlar. Meraktan soruyorum, art niyet yok. Bekliyorum cevaplarınızı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder