Hayat kurmak kumdan bir şato yapmaya benziyor; sıfırdan başlıyorsun, yavaş yavaş inanılmaz bir emek vererek şekillendirmeye başlıyorsun yaşamını. Minik bir bebekken önce emeklemeyi sonra adım atmayı sonra koşmayı öğreniyorsun, sonra ne zaman hangisini yapman gerektiğini. Kelimeleri öğreniyorsun, neyin ne anlama geldiğini, sonra onları yan yana koyuyor, cümleler oluşturuyorsun, eğer kafa patlatmaya razıysan ve imkanın varsa gidip başka diller de öğreniyorsun. Hayaller kuruyorsun; nelerden hoşlandığını, neleri iyi yaptığını bulman gerekiyor, bu arada ailen, içinde yaşadığın toplum ve yüzyılın normlarına (en azından bir kısmına) boyun eğmen gerekiyor. Bazen yıllarca durup beklemen gerekiyor, sabretmeyi öğrenmen.
İçsel olarak büyümeye başlıyorsun. Birilerini seviyorsun, sevgi emek istiyor, zaman istiyor, onu oyalarla işliyor, süslüyor, boyuyor, büyütüyorsun. Arkadaşların, dostların oluyor, onlar da aynı emekten istiyor. Vefayı öğreniyorsun, kaçınılmaz olarak vefasızlığı. Güveni öğreniyorsun, kaçınılmaz olarak kazık yemeyi. Her bir deneyim, pozitif ya da negatif seni şekillendirmeye devam ediyor. Dalgalar geliyor, yıkıyor kumdan kaleni. Yeniden yapıyorsun, tekrar bir koca dalganın gelip onu unufak edeceğini bilerek.
Bedenine bakıyorsun, vitaminler yutuyor, ilaçlar alıyor, türlü türlü mis kremler, antioksidan yiyecekler, şifalı meyveler sebzeler yiyorsun. Bazen en lezzetli ama en zararlı olanlarından... En çok onlardan keyif alıyorsun. Spor yapıyorsun. Saçlarını boyuyor, kestiriyorsun, yine bir gün aynı şekli alacağını bilerek. Kadınsan, tırnaklarına, bacaklarına, göğüslerine, kollarına, kalçana, göbeğine ayrıca dikkat etmen gerekiyor. Bir manikür-pedikür yaptırmak için bile iki saate yakın zaman harcaman...
Ve bütün bunları yaparken bir gün öleceğini biliyorsun. Severken, şartlar değişirse sonradan canının çok acıyabileceğini... Güvenirken, sırtından bıçaklanabileceğini... Yatırım yaparken, bütün paranı kaybedebileceğini... Evlenirken, boşanabileceğini... Çocukların olursa, onları bir gün kaybedebileceğini... Sağlıklıyken aniden hastalanabileceğini.... Hepsini biliyorsun.
Dalgalar gelip birer birer bütün kalelerini dağıtsa da hepsini yeniden kuruyorsun. Dünyanın en ünlü, en zengin insanı dahi olsan, senden zerre kadar iz kalmayacak bir yüzyıl olacağının da farkındasın. Doğurduğun tüm çocukların ve onların çocuklarının da öleceğini biliyorsun. Yarattığın her şeyin solacağını, yeni aldığın her şeyin eskiyeceğini... Emek verdiğin her şeyin teker teker yokolacağını... Şimdiye odaklanmak aslında en iyisi ama; "Şu andan daha bariz daha elle tutulur bir şey yoktur ama o yine de elimizden kayıp gider. Hayatın tüm hüznü işte bu gerçekte yatar." der Milan Kundera.
Peki, öyleyse neden hala çabalıyorsun?
Seni ileriye gitmek devam etmek için ne motive ediyor bilmiyorum ben ancak kendi cevabımı verebilirim, o da şu; herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabullenmek gerek diye düşünüyorum ve yaşam da böyle bir şey ve bütün bunların içinden geçebilmek, nefes alabilmek, deneyimlemek, başka insanların kalplerine sevgin ve hayallerinle dokunabilmek, ne olursa olsun bence büyük şans. Doğa ve zaman seni kaçınılmazlara götürse bile, varacağın yerden çok yolculuğun kendisi önemli de ondan. Büyülü anlar var.
Merak ediyorum; bu yazıyı sonuna kadar okuma sabrını göstermiş ve hala var olan, nefes alan sen, evet sen, aşağı yazsana, bütün bunlara rağmen sen neden devam ediyorsun?
ZD
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder